14 Mart 2010 Pazar
Şeyh Muhammed Bin Salih el-Useymin -rahimehullah-’ın hanımıyla röportaj
Şeyh Eman el-Cami diyor ki: “Onlar öyle insanlar ki konuşmaları fetvadır, susmaları fetvadır, gülümsemeleri fetva…
Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla…
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salât ve selam nebilerin ve risalet ile gönderilmişlerin en şereflisi Muhammed ‘in, O’nun ailesinin ve ashabının üzerine olsun.
Bundan sonra:
Bu çok bereketli forumu ziyaret eden siz kardeşlerimle bir araya gelmek beni çok mutlu etti. Her şeye kadir olan yüce Allah’tan İslam’ın ve Müslümanların büyük kaybı şeyh Muhammed Bin Salih el-Useymin’in hayatından sizler için fayda ve maslahat olacak kesitleri aktarmamda bana yardımcı olmasını niyaz ediyorum. Allah O’na rahmet etsin ve O’nu geniş cennetine yerleştirsin. İslam’a ve Müslümanlara yaptığı hizmetlere karşılık, O’nu en hayırlı mükâfaatla ödüllendirmesini, bizi, onu, anne ve babamız ve soyumuzla beraber nâim cennetlerinde buluşturmasını dilerim. Muhakkak ki O, bunu yapmaya veli ve kadirdir.
Şimdi bana yöneltilen soruları, cevaplandırmaya çalışacağım.
Soru: Şeyh’in, ilim, davet ve ibadet etmede ki azminde yaşlılık ve gençlik dönemlerinde bir farklılık gözlemlediniz mi?
Cevap: Yaşının ilerlemesine rağmen, onun ilim, davet ve ibadetine olan azminde en ufak bir eksilme yahut gevşeme görmedim. Bilakis, seneler ilerledikçe meşguliyeti artmış ve buna oranla ibadet ve davetinde bir eksilme olmayıp, hep azim içinde olmuştur. Hatta hastalığının en ağırlaştığı dönemde bile, zikirden, ibadetten, ders ve nasihat vermekten biran olsun geri kalmamıştır.
Soru: Şeyh’in hayatında sizi etkileyen en önemli husus neydi?
Cevap: O’nun hayatı çok seviyeli örnek bir hayattı. İnsanlar, ilim konusunda ve öğretilmesi hususunda onun gösterdiği azmi ve hırsa bayılırlardı. Aynı zamanda zahitliği ve ağırbaşlılığı, O’nu yakından tanımayan insanları hayretler içinde bırakırdı.
Soru: Şeyh, özel hayatında çocuklarına nasılı davranırdı?
Cevap: Şeyh’in oğullarına ve kızlarına nasıl davrandığını iki aşamada inceleyebiliriz. Birinci dönem, bebeklik ve çocukluk çağlarıdır. Bu dönemde onları koruyup gözetler ve yakınlık gösterirdi. Okula başladıkları zaman ilmi tahsillerine çok dikkat ederdi. Bu aşamada ayrıca, onlara öğüt verip, yol gösterir ve ara sıra İslam dininin öncelikli bilgilerinin tohumlarını ekerdi. Örneğin namaz kılmak için mescide giderken, bazen çocuklarını da yanında götürürdü. Bazen de, eğer onlar için bir zorluk görmüyorsa, ramazan ayının belli günlerinde, onları oruç tutmaya teşvik ederdi. Bütün bunların yanı sıra Kuran-ı Kerim’den kısa sureleri ezberlemeye teşvik eder, başarılı olmalarını durumunda onları ödüllendirirdi.
İkinci dönem ise, gençlik ve olgunluk çağlarıdır. Onların dini görevlerini yerine getirmeleri hususuna ve İslami bir terbiye ile yetişmelerine çok özen gösterirdi. Herhangi bir hata yapmaları halinde ise, onları hesaba çekerken çok sıkı ve kararlı bir tavır sergilerdi. Öncelikle onları yumuşak bir üslupla uyarır, eğer bu durum birkaç kez tekrar ederse, çocuklarının düzelmesi ve yaptıkları hatanın değişmesi için gerekli gördüğü kararı almada hiç tereddüt etmezdi. Bununla beraber çocuklarına duyduğu bütün güveni ortaya koyardı. Özgüven sahibi olabilmeleri için bazı işlerinde onları kendi haline bırakırdı. Onları her zaman iyiliğe, akraba ziyaretine teşvik eder ve bu konuda kontrolü elden bırakmazdı.
Soru: Şeyh sakallarını neden kınayla boyamazdı?
Cevap: Belki de sakallarını kınalamak için vakit bulamıyordu. Hatırladığım kadarıyla, kendisinden buna benzer bir söz işittim.
Soru: Şeyh ne zaman kızardı ve sizin öfkeli olduğunuz durumlarda tavrı nasıl olurdu?
Cevap: Allah’ın haram kıldığı şeylerin göz ardı edilmesi Onu oldukça çok kızdırdı. Ben kızgın olduğumda ise, örneğin çocuklarımdan birine kızdığım zaman, beni sakinleştirir ve hatalı olan kişiye nasihat etmemi söylerdi. Genel olarak çok sakin tabiatlı biriydi, çabuk sinirlenmezdi. Kızdığı zaman da öfkesi çabucak dinerdi. Bu Allah’ın ona bağışladığı büyük bir nimetti. Bu konuda O’na çok imrenirdim.
Soru: Şeyh uykusundan nasıl uyanırdı? Çalar saat kurar mıydı veya birisinin onu uyandırmasını isterdi miydi?
Cevap: Şeyh uyanmak için önce Allah’a sonra çalar saate daha sonra da bize itimat ederdi. Çoğunlukla çalar saatten ve bizlerden önce uyanırdı.
Soru: Şeyh her sezonda elbiselerini yeniler miydi? Bayramlarda kendine yeni elbise satın alır mıydı? Eski elbiselerini ne yapardı?
Cevap: Şeyh’in elbiselerini yenilemesi, yeni bir sezonun başlamasıyla bağlantılı olmazdı. Bu işi bana bırakırdı. Elbiselerinin yenilenmesini veya değiştirilmesinin gerekli olduğunu düşündüğümde bunu yapardım. Ama O, bayram günlerinde ve cuma günleri en güzel elbiselerini giymeye özen gösterirdi. Eski elbiselerini ise güzelce yıkayıp, ihtiyaç sahiplerine dağıtırdım.
Soru: Şeyh ailesiyle günlük hayatını nasıl geçirirdi? Sizinle beraber olduğu zamanlarda ne yapardı?
Cevap: Şeyh’in programı, gün boyunca dolu ve yoğundu. Evde kaldığı zamanın büyük bir bölümünü kütüphanesinde geçirirdi. Ne var ki O, çocuklarından biri fazla uzun olmamak şartıyla hasbihâl etmek, fetva sormak veya fikir alış verişinde bulunmak için yanına gireceğini tahmin eder, sürekli kapısını açık bırakırdı. Biz O’nun hep meşgul olduğunu görürdük. Bunun yanında öğle yemeğini ailenin bütün fertleriyle bir arada yemeye özen gösterirdi. Bu yemekte O’na sorular sormalarına fırsat verir, bazı ailevi meseleleri tartışırlardı kimi zaman ise küçük çocuklarıyla şakalaşırdı. Bununla beraber, öğle yemeği vaktinde, gelen fetva isteklerine cevap vermeye çok dikkat ederdi. Sırayla, bir telefona cevap verir, bir bizimle konuşurdu. Bu duruma itiraz ettiğimizde ise bize; bir telefona cevap veriyorum, bir sizinle konuşuyorum. İşte adaletli olanda budur. Diyerek karşılık verirdi.
Soru: Şeyh sizlerle beraber pikniğe çıkar mıydı?
Cevap: Evet. Haftada bir, cuma günü namazdan sonra ailesiyle beraber geziye çıkardı. Yakın çevrede kırsal bir bölgeye gider, öğle yemeğini orada beraber yerdik. Çocuklarıyla koşu yarışı yapar, bilmeceler sorardı. Yanında getirdiği küçük bir av tüfeğiyle, atıcılık ve benzeri müsabakalar yapardı.
Soru: Şeyh’in oruç ibadeti nasıldı?
Cevap: Ömrü boyunca her aydan üç gün, Şevval ayının altı günü, Zilhicce ayının ilk dokuz gününü ve aşure günü oruçlarını tutmayı hiç bırakmadı.
Soru: (Programlarda) Kadınların direkt olarak telefonda soru sorup, karşılıklı konuşmamasının sebebi nedir?
Cevap: Bilemiyorum. Belki de şeyh, kadın sesinin duyulmasında bir fayda ve maslahat olmadığını düşünüyordu. Ancak özel telefondan arayıp, fetva isteyen kadınlara cevap verir, ihtiyaçlarını karşılardı.
Soru: Şeyh, çocuklarının isimlerini nasıl seçerdi?
Cevap: Abdullah ve Abdurrahman gibi bazı isimleri kendisi seçti. Diğer çocuklarının isimlerini seçerken bizim fikrimizi sordu. Biz, bir isim beğenir ona söylerdik. O, bazen bu ismi onaylar, bazen de başka bir isim seçmemizi isterdi.
Soru: En çok hangi şeylerden dolayı mutlu olurdu?
Cevap: Hiç şüphesiz, İslam’ın ve Müslümanların güçlendiğini görmek, O’nun mutlu eden en büyük sebeplerinden biriydi. O’nu ev hayatında en çok mutlu eden husus ise, küçüğüyle, büyüğüyle bütün çocuklarıyla beraber oturmaktı. Bunun yanında torunlarıyla beraber geçirdiği vakitlerde de çok mutlu ve mesud olurdu. Cübbesini açıp, torunlarını içine sokar, sorular sorup, tekrardan cübbesini açarak onları bırakırdı ve bunu birkaç kere tekrarlardı. Daha sonra torunlarını kütüphanesine götür, burada onlar için hazırladığı şekerleri verirdi. Bizler bu şekerleri onlardan saklar ve sadece onun elinden almaları için büyük uğraş verirdik. Torunları bu şekerlemeyi dedenin şekerleri diye isimlendirirdi. Ne kadar meşgul olursa olsun, torunlarından birinin hastalandığını duyduğu zaman, evlerinde onları ziyaret ederdi. Eğer hastaneye kaldırılmışlar ise, onları hastanede ziyaret ederdi. Onun bu tavrı, çocuklarının, eşlerinin ve torunlarının kalplerinde çok derin izler bırakmıştır.
Soru: Şeyh’in, erkek ve kız olarak kaç tane çocuğu vardı?
Cevap: Beş erkek, üç de kız çocuğu vardı.
Soru: Erkek ve kız çocukları arasında O’nun gönlüne en yakın olan hangisiydi?
Cevap: Şeyh her konuda çocuklarının eğitiminde adaletli davranırdı. Çocuklarından birini diğerlerinden daha öne çıkarsa bile bunu açığa vurmazdı. Şeyh en basit işlerde bile adaletli olmayı tavsiye etmeye özen gösterirken, böyle bir durum da nasıl davranmasını beklersiniz?
Soru: Çocuklarından hangisi, O’nun ölümünden en çok etkilendi?
Cevap: Onların hepsi babalarını kaybetmiş olmaktan çok etkilendiler. İşin hakikatine bakarsak, onu kaybedenin sadece bizler olduğunu düşünüyorum. O, herkesin babası gibiydi. Onun ölümü herkesi çok sarstı.
Soru: O’nun en küçük çocuğu hangisidir ve kaç yaşındadır?
Cevap: O’nun en küçük çocuğu kızdır ve 21 yaşındadır.
Soru: Şeyh’in ilim tahsilinde attığı ilk adımlar nelerdi? Değerli annemize ona yardımcı olurken hangi görevler düştü?
Cevap: Şeyh hocası olan, şeyh Abdurrahman Bin Nasır el-Sadi’nin ardından, büyük Uneyze camisinde tedrisat görevini üstlendi. O zamanlar ben onunla henüz evlenmemiştim. Bu göreve başladığında bile kendisini hala bir ilim talebesi olarak görüyordu. O’nu, ilim tahsilinden ve ilim neşrinden alı koyacak her türlü meşguliyeti vermekten uzak durarak ona yardımcı olmaya çalışıyordum. Ona hizmet ediyor, ilim talebinde ihtiyaç duyacağı ve ona yardım sağlayacağı her şeyi onun için uygun hale getirerek yardımlarımı eksik etmemeye çalışıyordum. Çocukların takip ve kontrolü de bana aitti. Müdahale edip, çözüm ve yol göstermesine ihtiyaç duyduğum hususlarda ancak olayları ona haber verirdim.
Soru: Vaktinin neredeyse tümüne yakınını verdiği davet vazifesiyle, ailevi ve toplumsal sorumluluk ve yükümlülüklerini nasıl bir arada yürütebiliyordu?
Cevap: Şeyh zamanını çok dikkatli bir şekilde düzenler ve buna çok özen gösterirdi. Öğretim, fetva ve davet için belli bir vakit, ibadetler için belli bir vakit, aile ve çocukları için belli bir vakit ayırırdı. Ayrıca ailesi ile zaman geçirmek için ve akraba ziyaretleri için belli bir vakit ayırırdı. Eğer ailesiyle şahsen zaman geçirmeye fırsat bulamaz ise, telefonla bile olsa, ailesiyle birlikte olmaya çalışırdı.
Soru: Çocuk eğitimi ve yönlendirmesinde izlediği eğitim yöntemi neydi?
Cevap: Çocuk eğitiminde izlediği yöntem ve görüşlerini daha önceki sorularda anlatmıştık. Çocuklarının tahsil hayatlarında ise, onları belli özel bir alanda eğitim almaya zorlamazdı. Aksine onlarla bu konuyu konuşur, fikir alışverişinde bulunurdu. Bunun en büyük göstergesi de, çocuklarının fen, ilahiyat ve askeri üniversitelerden mezun olmalarıdır.
Soru: İş ve görüşmelerinin yoğunluğundan dolayı ailesinden ve evinden uzak kalıyordu. Bu konuda sizin üzerinize düşen görevler nelerdi? Şeyhin yokluğunu çocuklarınızın hayatında nasıl kapatıyordunuz?
Cevap: Şehir içindeki ilmi görüşmelerinden ve eğitim vazifesinden dolayı yahut şehir dışına seyahat etmesi hasebiyle evden uzak kaldığı hallerde bile, telefonla arayarak çocuklarını takip ederdi. Eve döndüğü zaman onlarla tek tek oturup, konuşurdu. Bu sebeple onun gösterdiği gayretin yanında benim oynadığım rol çok küçüktür. Buna rağmen onlara, babalarının bir çok görev ve sorumluluklar üstlendiğini söyler ve bundan şikayetçi olmamalarını telkin ederdim. Şeyh, eve döndüğünde bizden uzak geçirdiği vakitleri telafi ederdi.
Soru: Şeyh evdeylen ibadeti nasıl olurdu?
Cevap: Şeyh çok sıkışık olduğu durumlar müstesna, farzların sünnetlerini evinde kılmaya çalışırdı. Gecenin sonunda kalkarak, gücünün yettiği kadar namaz kılar, sabah namazından hemen önce vitir namazı eda ederdi. Bunların yanında sürekli Allah’ı zikir ve istiğfar ederdi.
Soru: Şeyh’in günlük programı nasıldı? Ne zaman uyur ve ne zaman uykudan uyanırdı? Öğle, akşam ve sabah kahvaltısını hangi saatler de yapardı?
Cevap: Şeyh gecenin sonunda uykusundan uyanır ve Allah’ın dilediği kadar namaz kılardı. Sabah ezanından önce vitir namazını eda ederdi. Sabah ezanından sonra, sünneti kılar ve ev halkını namaz için uyandırırdı. Namazı kılmak için camiye gider, namazdan sonra evine tekrardan geri dönerdi. Evin avlusunda oturur ve güneşin doğuşuna kadar zikirlerini ve okuyabildiği kadar Kuran-ı Kerim okurdu. Üniversitede ders verdiği günlerin dışında, sekize kadar tekrardan yatıp, uyurdu. Uyandıktan sonra kahvaltısını yapar ve yarıda kalan işlerini tamamlar, kütüphanesine çekilerek, kitap okumaya koyulurdu. Öğlen ezanı okununcaya kadar buna devam ederdi ve yalnızca duha namazı kılmak için ara verirdi. Öğle namazından sonra, saat bir buçuk gibi, ailesiyle beraber öğle yemeğini yemek için eve geri dönerdi. Yemekten sonra ikindi ezanına yaklaşık yirmi dakika kalana dek, kendisini telefonla arayıp, fetva soranlara cevap verirdi. Daha sonra on yada on beş dakika ikindi ezanına kadar dinlenirdi. İkindi namazı için camiye gider ve insanların isteklerine ve fetvalarına cevap vermek için bir müddet orada kalırdı. Bu insanlar, Şeyh’in namazdan sonra camide bir müddet kendilerine vakit ayırdığını bilirlerdi. Akşam namazından önce kütüphanesine döner, akşam namazına kadar kitap okurdu. Akşam namazından sonra yatsı namazına kadar olan sürede günlük dersini vermek üzere camide otururdu. Genellikle namazdan sonra hafif bir akşam yemeğini için eve dönerdi. Yemekten sonra bazen, Suudi Arabistan dışına telefonla konferans vermek için kütüphanesine giderdi. Şeyhin, ramazan, hac ve yaz tatili gibi birkaç özel dönemin dışında, sene boyunca sürekli takip ettiği programı işte böyleydi.
Bütün bunların yanında şeyhin evde veya evin dışında yaptığı haftalık toplantıları da vardı. Örneğin her Çarşamba akşamı kadılarla, hatiplerle, üniversitede ki öğretmenlerle evde toplanır, saat on bir, on ikiye kadar devam eden görüşmeler yapar ve daha sonra uyumak için odasına çekilirdi.
Soru: Şeyh’in ramazan ayında, özellikle iftardan sonraki programı nasıl olurdu?
Cevap: Şeyh’in ramazan ayında farklı bir programı olurdu. Vaktinin büyük bir bölümünü, Kuran okumak ve insanların isteklerini karşılamak için camide geçirirdi. Ramazan ayı boyunca, fakirleri ve ilim talebelerini iftar için eve davet ederdi. Önce oruçlarını açar, akşam namazını kıldıktan sonra da yemek için eve tekrardan dönerlerdi. Şeyh bu arada, telefonla gelen sorulara cevap verirdi. Evimiz, Şeyh’e selam vermek veya soru sormak isteyen insanlarla dolup taşardı.
Soru: Şeyh istirahat vaktini nerede geçirmeyi severdi?
Cevap: Şeyh’in bilinen manada bir istirahat vakti yoktu. Bütün vakti doluydu. Şeyh bazen bizimle oturmak istediğinde, telefon onu bizden ayırır, vaktinin uzun bir bölümünü alırdı. Şeyhin istirahatı ilmin yayılması, insanların ihtiyaçlarının giderilmesi ve fetva vermekti.
Soru: Şeyh günde kaç saat uyurdu?
Cevap: O’nun bölünmemiş uykusu üç, dört saati geçmezdi. Uyku saatlerinin hepsinin toplamı da günde altı saati geçmezdi.
Soru: Şeyh, talebelerinden hangisini çokça över, devamlı adını anar ve kendisini ziyaret etmesinden mesrur olurdu?
Cevap: Şeyh talebelerini çocukları gibi görürdü. Onların hepsini eşit tutar, herhangi birini özel olarak övmezdi. Onları evinde karşılar, özel günlerinde ziyaretlerine gider, ihtiyaçlarını karşılayarak, onlara yardımcı olurdu. Sezonluk yapılan toplantı ve yolculuklarda onlara eşlik ederdi.
Soru: Şeyh takva ve zühdüne ailesinin bakışı nasıldı?
Cevap: Biz O’nu her yönüyle örnek bir insan olarak görürdük. Onun zühd ve takvası bizim için çok değerliydi. Bilakis O’nun bu hasletleri ailemizin rahatlık ve huzur kaynağıydı. Çünkü O, insanları zora sokmayı sevmezdi. Çevresindekilerini güçlük içine sokmaktan hoşlanmazdı. O, çok sade bir insandı ve her işinde kolaylığı severdi.
Soru: Şeyh Abdülaziz Bin Baz vefat ettiği zaman, Şeyh göz yaşı döktü mü?
Cevap: Şeyh, hocası Abdülaziz Bin Baz’ın ölümünden çok etkilendi. Çevresinde bulunan herkes de onun ne kadar çok etkilendiğini hissetti. Allah o ikisiyle bizleri naim cennetinde buluştursun.
Soru: Şeyh ilmi konuların dışında herhangi bir sebeple seyahat eder miydi?
Cevap: Hayır. Şeyh ilim gayesi dışında bir yolculuğa çıkmamıştır. Mesela, umre yapmak için Mekke’ye gittiğinde, haremde ders vermek için belli bir vaktini ayırırdı. Büyük Alimler Komisyonunun toplantısına katılmak üzere Taif ya da Riyad’a gittiği zaman bile orada bir camide ders ya da konferans vererek programını doldururdu.
Soru: Şeyh ihtiyaç sahiplerine nasıl ikramda bulunurdu?
Cevap: Şeyh bir yakını olsun, olmasın bütün ihtiyaç sahiplerine önem verirdi. Örneğin akrabalarından ve ailesinden ihtiyaç sahiplerini sürekli kontrol eder, onlara yardım ederek ihtiyaçlarını karşılardı. Ayrıca komşularından ihtiyaç sahibi olanlara da çok dikkat eder, ihtiyaçları olanlara her konuda yardımcı olurdu. Bununla da yetinmeyip, onları ziyaret ederek sorunları hakkında nasihatlerde bulunur, mutlu günlerinde onlarla birlikte olurdu.
Soru: Şeyh’ten ilmi bir eğitim aldınız mı? Fetva verme konusunda kendisinden istifade ettiniz mi? Hiç fetva verdiniz mi?
Cevap: Hayatın sosyal ve dini her alanında kendisinden çok şeyler öğrendim. Buna rağmen, hiç fetva vermeye kalkışmadım. Soru soranlardan duyduğum soruları ona sorar, sonra onun verdiği cevabı soru sahiplerine aktarırdım.
Soru: Şeyh ölümünden önce sevdiklerine ve ailesine neleri vasiyet etti?
Cevap: Şeyh vefatından önce özel olarak herhangi bir vasiyete bulunmadı. Fakat O, yaşamı boyunca hem bizlere hem de etrafındaki insanlara vasiyette bulunurdu. Onlara dünyalarında ve dinlerinde fayda verecek öğütler verirdi.
Soru: İlim talebeleri ve davetçi olan kimselerin hanımlarına ne gibi nasihatlerde bulunursunuz?
Cevap: Herhalde kocalarının namuslarını muhafaza etsinler. İlim ve davet görevlerini yerine getirme konusunda eşlerinin ihtiyaç duydukları ortam ve koşulları hazırlamaya gayret göstersinler. Davetleri gereğince, seyahat, araştırma ve kitap okumayla çok zaman harcamalarına kızmamalarını tavsiye ederim. Allah’ın izniyle elde edilen sevabı kocalarıyla paylaşıyor olacaklar. Her kim bir savaşçı için gerekli teçhizatı sağlarsa muhakkak ki oda bu savaşa katılmış gibi olur.
Soru: O’nun çocukları ya da komşularıyla yaşadığı ilginç bir olayı bizlere aktarabilir misiniz?
Cevap: Şeyh çocukları ve komşularına karşı çok mütevaziydi. Hatırladığım güzel anılardan bir tanesi de şudur. Küçük yaştaki çocuklarının ve bazı arkadaşlarının seslerini kayıt ederdi. Bazı sureler okutur ve bunu büyüyünce kendilerine dinletirdi. Hala onların ses kayıt kasetlerini saklıyoruz.
Soru: Şeyh misafirlerini karşılamadaki tavrı neydi?
Cevap: Şeyh misafirlerini cana yakın, güler yüzlü ve sade bir şekilde karşılardı. Onları sıkıntıya sokmaz, misafir olduklarını hissettirmezdi. Öğle ve akşam yemeklerinde ya da günün diğer saatlerinde yanında misafir getirmediği gün çok azdır. Onun misafirlerinin gelmesine çok sevinir, elimizden geldiğince ikram ederdik.
Soru: Değerli memleketimizde, yeryüzünde fesat çıkarmaya çağıran insanlara nasihatiniz nedir?
Cevap: Yüce Allah’tan memleketimizi koruyup, güven ve istikrar nimetini devam ettirmesini niyaz ediyorum. Şeyh yeryüzünde, bu ülke gibi şeriatı ve doğru akideyi tatbik eden başka bir ülke bilmediğini sürekli tekrar ederdi. Sorunları hikmet, güzel söz, zorbalıktan uzak yumuşak bir üslupla çözülmesini öğütlerdi. Zira, yumuşaklığın bulunduğu her iş güzelleşir, bulunmadığı her işte çirkinleşir.
Soru: Şeyh’in garipsediğiniz ve yerine getirmekte tereddüt ettiğiniz bir isteği oldu mu?
Cevap: Bir çok kimse benim okuma-yazma bilmediğimin farkında değildir. Yani, ben hiç bir eğitim almadım. Şeyhle evlendikten sonra, tek meşguliyetim ve öncelikli işim, şeyhin ilim öğrenip, öğretebilmesini sağlayacak uygun ve rahat ortamı sağlamak ve hizmetini yapabilmekti. Çocuklarım doğduktan sonra, şeyhin ilim ve iş hayatında ona yardımcı olmanın yanında çocukların terbiyesiyle de meşgul oldum. Çocuklar büyüdükten sonra sorumluluklarım ve işlerim azalmaya başladı. Bana yaşı ilerlemiş kimseler için düzenlenen kursa gitmem yönünde tavsiyede bulunup, beni teşvik etmeye başlamasına çok şaşırdım. İlk zamanlar tereddüt etsem de çok geçmeden kursa katılmaya karar verdim. Öğrenim gördüğüm süre içinde benim eğitim durumumu sürekli takip etti. Kurstan gönderilen herhangi bir belgeye çocuklardan birinin imza atmasına razı olmaz, ve okulla alâkalı sana ait her konuya imza atacak tek kişi benim derdi. Eğitim aldığım dönem, unutamayacağım güzel enstantanelerle dolu ve bir çok faydalı bilgiler öğrendiğim günler olarak hep hafızamda yer aldı.
Soru: Şeyh size, çocuklarına ve insanlara ne tür hediyeler verirdi?
Cevap: Şeyh hayatı boyunca akrabalarına veya yabancılara, hiçbir cimrilik göstermeden gücünün yettiğince yardım ederdi. Bize verdiği en kıymetli hediye ise bana ve çocuklarıma yapmış olduğu dini davettir. Bize verdiği bu hediyeyi yüce Allah’ın kabul etmesini ve yapmış olduğu iyilikler haznesine eklemesini, beni ve çocuklarımı onun iyiliğiyle rızıklandırmasını dilerim. Muhakkak ki o her şeyi duyup, karşılık verendir.
Bu soru, Dr. Yusuf el-Saidi’ye aittir: Şeyh camide yaşanan güzel olayları size aktarır mıydı?
Cevap: Şeyh aktarılmasını uygun gördüğü bazı olayları bize anlatırdı. Dr. Yusuf evladımın başından geçen kıssayı da anlatmış olabilir. Ama geçen sürenin uzunluğu ve zamanın ilerlemesi unutmama neden oldu.
Soru: Şeyh davet için seyahat ettiğinde ona karşı tutumunuz nasıl olurdu?
Cevap: O’nu teşvik eder ve bu konuda cesaretlendirirdim. Yolculuğunu kolaylaştıracak, ihtiyacı olan her şeyi hazırlardım. Genellikle çok az seyahat ederdi. Yapmış olduğu yolculukların birçoğuna bende onunla beraber giderdim. Suudi Arabistan dışına ise tedavi maksatlı, yaklaşık on günlük bir Amerika seyahati yapmıştı.
Soru: Şeyh’in memleketimize internetin ilk girdiğinde tavrı ne oldu?
Cevap: Şeyh bu hizmetten faydalananların ve dini ilimlerin yayılmasına ve hizmetine sunanların önde gelenlerinden biriydi. İlmi çalışmalarının sonucunda oluşan bütün bilgi birikiminin toplandığı bir site kurulması için yaptığı çalışmalar bunun en büyük göstergesidir. Ölümünden sonra bu sitenin geliştirilmesi ve kontrolünü kurmuş olduğu.
Soru: Şeyh ne zaman bir telesekreter satın aldı?
Cevap: Birçok kişinin bilmediği şeylerden biride şeyhin yeni teknoloji ve cihazlarla ilgili konulara çok önem verdiğidir. Bu alanda bulabildiği her şeyi satın alırdı. Henüz mağazalarda yaygınlaşmamış bazı cihazların şeyhte bulunduğunu bile görürsünüz. Elektronik saatler, kıblenin yönünü gösteren cihazlar, kayıt cihazları, sabit veya cep telefonları, sesli bilgilerin kaydedildiği cihazlar, telesekreter ve benzeri birçok cihaz buna bir örnektir. Bütün bunlara dayanarak diyebilirim ki, telesekreter ülkemizde bulunan mağazalara geldiğinde onu ilk önce satın alanlardan biriydi. Gerçekten böyle bir alete çok ihtiyacı vardı. Yolculuk yapacağı zamanlar bu aleti programlar ve özel olarak ses kaydını kendisi yapardı. Çünkü gideceği yere dair ses kaydını değiştirirdi. Bu tür konularda biz ona danışırdık.
Soru: Şeyh gazete okur muydu? Yerel veya dünya da olan haberleri nasıl öğrenirdi?
Cevap: Yerel bir gazete olan el-Cezire gazetesi evimize ücretsiz olarak gelirdi. Eğer vakit bulabilirse onu gözden geçirip, sayfalarını karıştırırdı. Bazen de bizden, bazı önemli haber ve makaleleri biriktirmek için kesmemizi isterdi. Sabah yedi, sekiz gibi kahvaltı vaktinde Kuran radyosunu veya Londra radyosunu dinleyerek daha fazla haber öğrenirdi. Önemli olayların veya haberlerin olması halinde ise haber tekrarlarını dinlemeye daha fazla zaman ayırırdı.
Soru: Şeyh’e kaç defa Riyad’a yerleşmesi teklif edildi?
Cevap: Şeyh’e birçok defa Uneyze’den ayrılıp, Medine, Mekke ve Riyad’a yerleşmesi teklif edildi. Bunların yanında Ahsa bölgesinde kadılık görevi yapması da teklif edildi. Ancak, Şeyh Uneyze de kalmanın daha büyük fayda sağlayacağını düşünüyordu. Bundan dolayı kendisine gelen bütün teklifleri geri çevirdi.
Soru: Şeyh kral Faysal, kral Suud, kral Faht -Allah onlara rahmet etsin- ve bunların dışında kendisini ziyaret eden yöneticilere ne ikram ederdi?
Cevap: Şeyh’in Uneyze de ki kerpiçten evini, Kral Suud, Kral Halit ve Kral Faht -rahimehullah- ziyaret ettiler. O’nun dünyada ki evinin sadeliğini, ağırbaşlılığını ve zühdünü çok beğenirlerdi. Allah onların hepsini bağışlasın.
Soru: Şeyh’in camisine eko cihazı taktırmayı öneren birisi oldu mu? Bu cihaz camiye takıldı mı?
Cevap: Şeyh camiye eko cihazının takılmasını gerekli görmüyordu.
Soru: Şeyh sizin dışınızda başka biriyle evlendi mi? Şeyh kaç kadınla evlendi?
Cevap: Hayır. Benimle evliyken başka bir kadınla evlenmedi. Ancak, Şeyh iki defa evlendi. Birinci evliliğinde ki hanımı vefat edince, ikinci evliliğini benimle yaptı. Fakat Allah -subhanehu ve tealâ- onun bu evliliğinin devamını nasip etmedi.
Soru: Birden çok evlilik yapanlara ne nasihatte bulunursunuz?
Cevap: Adaletli olun… Adaletli olun… Adaletli olun…
Soru: Değerli hocamızdan bana nasihatte bulunmasını istemiş olsaydım, acaba bana ne gibi nasihatlerde bulunacağını düşünürdünüz?
Cevap: Sana, kendi kızlarına ve bütün Müslümanların kızlarına nasihat ettiği nasihati ederdi. Gizli ve aleni her durumda Allah -azze ve celle-‘den korkmanı ve O’na itaat etmeni, anne ve babana iyilikte bulunmanı, akrabalarını ziyaret etmeni, kocanın namusunu muhafaza etmeni, çocuklarını terbiye ederken, Allah korkusuyla hareket ederek, yumuşak ve arkadaşça bir tavırla doğru, İslami terbiye ile terbiye etmeni nasihat ederdi.
Soru: Şeyh bu hastalığına yakalanma haberini nasıl karşıladı ve bunu size nasıl haber verdi?
Cevap: Şeyh hastalandığını öğrenince, sabır ve buna karşılık sevap bekleyerek hareket etti. Hastalığını bizlere açıklama konusunu bile kendisi düşündü. Çocuklarımdan birinin bana daha sonra anlattığına göre, babaları kendilerinden hastalığı hakkında, anne ve kız kardeşlerine hiçbir söz etmemelerini, bu işi ona bırakmalarını istediğini haber verdi. Şeyh hastalığını bize yavaş yavaş anlattı. Yüce Allah’tan onun günahlarını bağışlamasını ve fesih cennetine yerleştirmesini niyaz ediyorum.
Soru: Şeyh size Çeçenistan ve başka yerlerde yaşayan Müslümanlar hakkında sizlere bahseder miydi? Biz şeyhin onların ne durumda olduklarını öğrenmeye ve onlara fetva vermeye çok önem verdiğini duyduk.
Cevap: Şeyh Filistin de, Cezayir de, Afganistan da, Çeçenistan da ve dünyanın her yerin de bulunan Müslümanların ne durumda olduklarını takip etmeye büyük önem verirdi.
Soru: Daveti sırasında Şeyh’in kaç aşamadan geçtiğini bize anlatır mısınız?
Cevap: Birçok aşamadan geçmiştir. Ölümünden sonra onun ve daveti hakkında yazanlardan bu konuyu öğrenebilirsiniz.
Soru: Şeyh’in hastalığı esnasında, hastalığı (kanser) için pis lafzının kullanılmasına karşı olduğunu öğrendik. O bu hastalığı tehlikeli olarak niteliyormuş. Bize, bu konuda ve sabrından bazı kesitler aktarır mısınız?
Cevap: Şeyh sadece hastalığından sonra değil, aksine bu hastalığa yakalanmadan önce de bu görüşteydi. Galiba pis kelimesini çirkin bir ifade olarak görüyordu. Sabrının örnekleri ise hastalığı esnasında iyice ortaya çıktı. Çok şiddetli acılar çektiğini iyi biliyorum. Gece boyunca hastalığından dolayı birçok defa uykusundan uyanırdı. Ağrılarının olup olmadığı sorulduğu zaman ise ağrılarının olduğunu söyler ama bunu şikâyet ettiğinden dolayı değil de, haber vermek için söylediğini eklerdi. Çünkü o sabredenlerin alacağı karşılığı çok iyi biliyordu.
Soru: Şeyh’in kızlarını evlendirmedeki takip ettiği yöntem neydi ve kızlarını kimlerle evlendirirdi?
Cevap: Şeyh, kızlarını evlendireceği eşlerini seçerken şu hadisi şerifi uygulardı: “Eğer dininden ve ahlakından razı olduğunuz biri size kızınızla evlenmek için gelirse, kızlarınızı onunla evlendirin”.
Soru: Şeyh, çocuklarının hatalarına karşı onları kısıtlar ve sıkar mıydı? Yoksa yumuşak bir tavırla, serbest bırakarak ve öğüt verme yolunu mu tercih ederdi?
Cevap: Şeyh, çocuklarının içine düştüğü hatanın türüne göre farklı terbiye ve davranış düzeltme metotları uygulardı. Bazen onun yasakladığı işlerde çok kararlı, tavsiyelerinde çok sıkı olduğunu, bazı durumlarda ise daha yumuşak olduğunu görürüsünüz. Evladına tavsiye ve nasihatlerde bulunurdu. Genel olarak bir şeyi yasakladığı zaman, bunu öylece bırakmaz, onun yerini alabilecek, ona denk bir alternatif arardı. Böylece çocuklarının kalbinde herhangi bir kırgınlık olmazdı.
Soru: Şeyh, hastalığını nasıl tedavi ederdi? Şeyh’in sabrını gösteren bir örnek anlatabilir misiniz?
Cevap: Şeyh hayatı boyunca ve sıhhatini etkileyen herhangi bir sıkıntıyla karşılaştığında, tıbbi tavsiyeler almak için doktora gider ve ilaç kullanırdı. Bununla beraber beslenme programına çok sıkı bir şekilde riayet ederdi. Buna ek olarak gece, gündüz camiye yürüyerek gider gelirdi. İnsanın beden sıhhatinin bir emanet olduğunu, bunun ihmal edilmesinin ise caiz olmadığını ifade ederdi. Hasta olduğu dönemlerde kendini, ailesini, torunlarını Kuran okuyarak (rukye) tedavi ederdi. Son hastalığında değerli hocalarının onu Kuran okuyarak (rukye) tedavi etmeleri O’nu çok rahatlatmıştı doğrusu.
Soru: Hepimizin hayatında yaşadığımız çok zor anlar vardır. Sizde yaşadığınız bu zor zamanlardan birini anlatır mısınız?
Cevap: Şeyh’in son hastalığına yakalandığı zamanlardan daha zor günler görmedik. Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği durumlar yaşadık. Buna rağmen Şeyh bize sabretmemizi söyler, bu zor günlerin ruhumuzda ve yüzümüzde bir iz bırakmaması için çaba sarf ederdi.
Soru: Şeyh’in ölümüyle hayatınızda kaybettiğiniz en büyük şey nedir?
Cevap: Şeyhin ölümü, yakın ailesi olarak, sadece bizim kaybımız değil, herkes için büyük bir musibetti. Bütün Müslümanların bu duygular içinde olduğunu fark ettik. O’nun ölümü herkes için bir baba, bir öğretmen, bir öğüt verenin yitirilişi, İslam’ın ve Müslümanların kaybıydı. Bizlere bıraktığı büyük ilmi mirası bizi ayakta tutuyor. Bu büyük mirastan biride kendi adını taşıyan hayır kurumudur. Bu kurum, onun ilmi mirasını ve çalışmalarını, koruyup yaymak ve yeryüzünün her yönüne ulaştırmak için çalışıyor. Her şeye kadir olan yüce Allah’tan bu amelinin onun derecesinin yükselmesine vesile olmasını diliyoruz. Muhakkak ki o duaları işitip, karşılık verendir.